Didem SEZER
Türkiye İstatistik Kurumu
Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri Grup Sorumlusu
Sürdürülebilir kalkınma kavramını açıklamaya; ekonomik büyüme ve ekonomik kalkınma kavramlarını kısaca tanımlayarak başlamak gerekir. Sıklıkla birbirinin yerine kullanılmakta olan bu kavramlardan ekonomik büyüme, ülkenin üretim hacmindeki artışı tanımlarken; ekonomik kalkınma toplumun yaşam standartlarının yükselmesi, bireylerin her yönden kendilerini daha mutlu hissedecekleri bir ortamda yaşamalarının temin edilmesidir. Kalkınmanın ekonomi haricinde, sosyal ve çevresel boyutları da bulunmakta ve bunlardan herhangi birinde sağlanacak gelişmenin diğer boyutları olumsuz yönde etkilememesi gerekmektedir. Ancak, olumsuz etkileşime dair örnekler adeta sınırsız olup; ilk anda üretim artışı ve ekonomik gelişmeye konu olan eylemlerin çevre üzerinde yarattığı tahribat akla gelir. Boyutlar arası etkileşim meselesi, ilk olarak 1972 Stockholm Konferansı’nda gündeme alınmış ve ekonomik büyümenin çevreye etkisi Konferans’ın ana tartışma konularından birini teşkil etmiştir.
“Sürdürülebilir kalkınma” kavramı ise ilk olarak 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nun yayımlanmasıyla hayatımıza girmiştir. Ekonomik büyüme ve küreselleşmenin çevre üzerindeki olumsuz sonuçlarına dikkat çekerek, nüfus artışı ve sanayileşmenin yol açtığı sorunlara çözüm üretmeye çalışan Brundtland Raporu’nda sürdürülebilir kalkınma; “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını ellerinden almadan; şimdiki neslin ihtiyaçlarının karşılanabildiği kalkınma süreci” olarak tanımlanmıştır. Raporun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabulü ile birlikte, sürdürülebilir kalkınmanın tanımı politik açıdan netliğe kavuşmuş ve 1992 yılında, Rio Zirvesi olarak da adlandırılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda sürdürülebilir kalkınma ilkeleri belirlenmiştir.
Son 50 yıldır Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen çok sayıda toplantı, forum ve zirvede ele alınan, birçok rapor ve eylem planına konu olan “sürdürülebilir kalkınma” konusunda en güncel ve kapsayıcı gelişme; 25 Eylül 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş olan “Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Gündemi”dir. 2030 Gündemi, 2016-2030 dönemini kapsayan 15 yıl boyunca tüm dünyada insanların refah içinde yaşaması için takip edilecek amaç ve hedefler ile onlara ulaşmak için gerekli araçları içeren bir kapsamlı eylem planıdır. 2000-2015 yılları arasında benzer amaçlarla izlenen Binyıl Kalkınma Hedefleri ile kaydedilen gelişmeleri ve eksik kalan hususları tamamlamayı hedefleyen yeni Gündemin küresel bir dayanışma ruhu içinde, özellikle en yoksul ve kırılgan durumda olanlar gözetilerek uygulanması gerekmektedir. Bu da; hükümetler, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının yoğun bir eşgüdüm içerisinde olmalarını gerekli kılmaktadır.
Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi aracılığıyla Birleşmiş Milletler üye devletleri, sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin desteklenmesi, barışçı ve kapsayıcı toplumların teşvik edilmesi, sosyal içerme ve çevresel korumanın sağlanmasını taahhüt etmiştir. Bu çerçevede “kimseyi geride bırakmama” taahhüdüyle 17 ana amaç ve bu amaçları gerçekleştirmek için 169 hedef belirlenmiş, amaç ve hedeflere erişim düzeyini küresel düzeyde takip etmek üzere göstergeler seçilmiştir.
Ülkemizde 2030 Gündeminin ulusal düzeyde iki temel bileşeninden biri olan, küresel amaç ve hedefler altında politika üretilmesi, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı sorumluluğunda yürütülmektedir. Amaç ve hedeflere erişilmesi sürecinin izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla kullanılacak gösterge çerçevesinin oluşturulması, yayımlanması ve izlenmesi çalışmalarının koordinasyonunu kapsayan diğer bileşen ise Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sorumluluğundadır.
Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Gündemi göstergeleri için ulusal düzeyde bir izleme sistemi kurabilmek amacıyla TÜİK tüm göstergeler için ön değerlendirme niteliği taşıyacak bir envanter çalışması yürütmüştür. Bu çalışma ile elde edilen veri setlerinin incelenmesi neticesinde, hâli hazırda üretilebilen göstergeler arasından, istatistiksel kalite kriterleri (tutarlılık, güvenilirlilik, karşılaştırılabilirlik, zamanlılık vb.) de dikkate alınarak bir gösterge seti belirlenmiştir. Bu çerçevede hazırlanan “Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri, 2010-2017” Haber Bülteni 19 Şubat 2019 tarihinde yayımlanmıştır. Toplam 83 göstergeye dair (mevcut olduğu ölçüde) 2010-2017 dönemine ilişkin zaman serisi verileri içeren bültene aşağıdaki linkten erişim sağlamak mümkündür;
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1097
Bültende yer alan küresel göstergelerin bazıları amaç sıralamasıyla ele alınarak değerlendiğinde;
Yoksulluk oranı azalmaktadır
İlk amaç olan “Yoksulluğa son” başlığı altında yer alan ve eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50’si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk sınırı göstergesine göre, 2010 yılında %16,9 olan yoksulluk oranı, 2017 yılında 3,4 puan azalarak %13,5 olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde kadın ve erkek yoksulluğu aynı oranda azalmıştır.
Yoksulluk sınırının altında kalan 15 yaşın altındaki fertlerin oranı 2010 yılında %24,8 iken, 2017’de bu oran %21,3 olmuş; genç nüfusu temsil eden 15-24 yaş grubunda ise bu oran aynı dönemde %18,5’ten %15,8’e gerilemiştir.
Ülkemizde beş yaş altı çocuklarda yetersiz beslenme ciddi bir sorun oluşturmamaktadır
“Açlığa son” amacı altında yer alan kötü beslenmenin yaygınlığı göstergesine göre, 2013 yılında beş yaşın altındaki çocukların %1,7’si boyuna göre zayıf iken, aynı yaş grubundaki çocukların %10,9’u boyuna göre fazla kiloludur. Buna göre, ülkemizde beş yaş altı çocuklar açısından yetersiz beslenmenin ciddi bir sorun teşkil etmediği, bununla birlikte her on çocuktan birinin aşırı kilolu olmasının dikkate alınması gereken bir olgu olduğu değerlendirilmektedir. Erkek çocuklarda obezite oranı kız çocuklara kıyasla daha yüksektir.
Anne ve beş yaş altı çocuk ölüm oranları azalmaktadır
“Sağlıklı bireyler” olarak tanımlanan amaç altında yer alan sağlık göstergelerinin birçoğunda iyileşme görülmektedir. Anne ölüm oranı 2010 yılında yüz bin canlı doğumda 16,4 iken, 2017 yılında bu oran 14,6’ya gerilemiştir. Beş yaş altı ölüm hızı 2010 yılında bin canlı doğumda 15,5 iken, 2017 yılında binde 11,2 olmuş; aynı dönemde neonatal ölüm hızı bin canlı doğum başına 7,6’dan 5,8’e gerilemiştir.
Sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen doğumların oranı 2010 yılında %91,6 iken, 2017 yılında %98 olmuştur. Aynı dönemde yüz bin nüfus başına düşen hekim sayısı ise 167’den 186’ya yükselmiştir.
15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin tütün kullanım oranı 2012 yılında %26,8 iken, bu oran 2016 yılında %30,6 olarak tahmin edilmiştir.
Beş yaşındaki çocukların net okullaşma oranı artmaktadır
“Nitelikli eğitim” amacı altında yer alan göstergelerden hali hazırda ülkemiz için mevcut olanlar incelendiğinde; 2015 yılında %67,2 olan beş yaş net okullaşma oranının, 2017 yılına gelindiğinde 7,9 puan artarak %75,1 olarak gerçekleştiği görülmektedir.
18-24 yaş grubundaki gençlerin örgün veya yaygın eğitime katılma oranı 2012 yılında %46,6 iken 2016’da bu oran %48,9 olarak gerçekleşmiştir. Yaşam boyu öğrenme kapsamında değerlendirilmekte olan yetişkinlerin (25-64 yaş) örgün veya yaygın eğitime katılma oranı ise aynı dönemde %17,8’den %20,9’a yükselmiştir.
Kadınlar ev işlerine erkeklerin beş katı zaman ayırmaktadır
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” amacı altında yer alan göstergelerden mevcut olanlar değerlendirildiğinde; 2015 yılı itibarıyla kadınların, ev ve bakım (çocuk, hasta, yaşlı vb.) işlerine gün içerisinde ortalama 4 saat 17 dakika ayırdıkları, erkekler için bu sürenin ortalama 51 dakika olduğu görülmektedir.
Son 12 ay içerisinde eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel, cinsel veya duygusal şiddetine maruz kalan kadınların oranı 2014 yılı verilerine göre %8,2’dir.
Çalışan kadınlar arasında yöneticilik pozisyonlarında bulunanların oranı 2012 yılında %14,4 iken 2017 yılına gelindiğinde bu oran 2,9 puan artışla %17,3’e yükselmiştir.
Ülkemizde nüfusun tamamının elektriğe erişimi mümkündür
“Temiz su ve sıhhi koşullar” ile “Erişilebilir ve temiz enerji” amaçları birlikte ele alındığında; nüfusun neredeyse tamamının elektrik (%100) ve güvenilir suya (%98,3) erişim sağlayabildiği görülmektedir. 2017 yılında yaşadığı konutta borulu su sistemi olan nüfusun oranı %99, ev içinde tuvaleti olan nüfusun oranı ise %95,4’tür.
Doğalgaz aboneliği bulunan hanelerin oranı 2014’te %51 iken, 2017 yılında %59,8 olarak gerçekleşmiştir.
Toplam nihai enerji tüketimindeki yenilenebilir enerjinin payı 2017 yılı itibarıyla %6,9 olup, bu oranın 2010’dan günümüze olumlu yönde bir değişim izlemediği dikkati çekmektedir.
Gençlerin dörtte biri eğitimine devam etmemekte ve çalışmamaktadır
“İnsana yakışır iş ve ekonomik büyüme” amacı altında yer alan ve işgücü piyasası performansının ölçümünde temel göstergelerden biri olan işsizlik oranı 2017 yılında %10,9 olarak gerçekleşmiştir. Aynı yıl itibarıyla kadınların işsizlik oranı (%14,1) erkeklerin işsizlik oranının (%9,4) neredeyse 5 puan üzerindedir. Aynı yıl en yüksek işsizlik oranı %22,8 ile 20-24 yaş grubundaki fertlerde gerçekleşmiştir.
Tarım dışı sektörde sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı 2010 yılında %29,1 iken, 2017 yılına gelindiğinde 7 puan düşüşle %22,1 olarak gerçekleşmiştir.
Eğitimine devam etmeyen ve herhangi bir işte de çalışmayan 15-24 yaşındaki fertlerin oranı 2010 yılında %32,3 iken, 2017 yılında %24,2 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran 2017 yılında erkekler için %14,6; kadınlar için ise %34’dür. Bir başka ifadeyle 15-24 yaş grubundaki genç kadınların üçte biri ekonomik durumunu iyileştirmeye yönelik becerilerden yoksun, sosyal dışlanma ve yoksulluk riskiyle karşılaşmaya ise oldukça açıktır.
Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı artmaktadır
“Sanayi, yenilikçilik ve altyapı” amacı altındaki göstergelerden biri olan ve ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olarak kabul edilen araştırma ve geliştirme harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payı 2010 yılında %0,80 iken bu oran 2017 yılında %0,96’ya yükselmiştir.
İmalat sanayi katma değerinin GSYH içindeki payı 2010-2017 döneminde 2,5 puan artarak %17,6 olmuştur. İmalat sanayi istihdamının toplam istihdam içindeki payı da 2017 yılında %17,6 olarak gerçekleşmiştir.
Düzenli olarak toplanan ve nihai işlem uygulanan katı atıkların oranı artmaktadır
“Sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları” amacı altında yer alan göstergelerden mevcut olanlar değerlendirildiğinde; 2017 yılı itibarıyla hanelerin %82,6’sının toplu taşıma araçlarına kolay erişim sağlayabildiği görülmektedir.
Düzenli olarak toplanan ve uygun nihai işlem uygulanan katı atıkların toplam katı atıklara oranı 2010 yılında %54,7 iken; 15,4 puan gibi büyük bir artışla 2016 yılında %70,1’e yükselmiştir.
“Sürdürülebilir kalkınma” olarak tanımlanan kavram temel olarak; bir alanda kaydedilen gelişmenin başka bir alanda bozulmaya sebep olmaması, günümüzde sağlanacak bir ilerlemenin gelecekte olumsuz bir etki yaratmaması ve dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleştirilecek herhangi bir faaliyetin başka bir coğrafyada veya küresel düzeyde olumsuz etki yaratmaması şeklinde özetlenebilir.