Bizi Takip Edin

Makaleler

Medeniyet ve Sokak Hayvanları

25.05.2015

Ziya ÖZTÜRK

Ziya ÖZTÜRK
Isparta Belediyesi SKB Koordinatörü
Eğitimci-İlahiyatçı

Medeniyet
Uygarlık veya medeniyet dediğimizde aklımıza; bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim ve teknoloji ürünlerinin tamamı gelir. Medeni veya uygar kelimesi ise, dilimize yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan geçmiştir. Uygarlık ve medeniyetin ana faktörü ise “insan”dır. Zira insan olmasaydı dünyanın medenileşmesi ve uygarlaşması da düşünülemezdi.

Medeni ve uygar olma yolunda milyonlarca yıldır koşarcasına ilerleyen insanoğlu duygularıyla yaşar ve çoğu zaman da bu duyguları ile hareket eder. Mükemmele ulaşma yolunun bu enteresan yolcusunu iyi insan yapan özelliklerinden ikisi hatta en önde gelen özelliği “merhamet” ve “vicdan”dır. Yani insan bu iki özellikle hayata gözlerini açar. Her insanda bu iki özellik vardır. Doğan her mahlukta vardır desek daha doğru olur.

Merhamet ısmarlama olmaz. Yağmur gibidir, gönlünüze yağar. Yeri geldiğinde hayatın acımasızlığı karşısında hem kendiniz hem de diğer mahlukat için acırsınız, merhamet edersiniz.

Vicdan ise, doğru-yanlış farkını bize bildiren ahlaki sestir, seziştir. Bir diğer ifadeyle iyiyi kötüden ayıran ve iyilikten lezzet, kötülükten elem/üzüntü duyan, içimizdeki ulvi histir.

O zaman neden bazılarımız bu kadar merhametsiz ve vicdansızdır? Çünkü merhamet ve vicdan, doğan her canlıda başlangıçta eşit ve adaletli bir şekilde bulunurken, daha sonraları bu iki özelliğimiz, yaşarken edindiğimiz beşeri/insani tecrübelerimizle azalır veya artar.

Konumuz hayvanlar. Başlığımız ise sokak hayvanları. Yaşlı dünyamızdaki tüm beşeri inanç sistemleri, hayatın her anını kapsayan bir olgu olarak hak ve hukuk kavramlarını ortaya koymuşturlar. Hem insan ve hem de hayvanlar için. Zira dinler evrenseldir yani her yaşayan dünyalı içindir. Her yaşayan canlı içindir. Dünyanın neresinde olursa olsun tüm bu inanç sistemleri canlı odaklıdır. Canlının hak ve hukukunu koruma odaklıdır. Hatta ilkel dinlerdeki “insan veya hayvan kurban etme” ritüeli bile yaşayan diğer canlıları koruma ve kollama odaklıdır. Bu inanç sistemlerinin hepsinin “haklar” meselesine verdiği ehemmiyet ve bakış açısı, sadece insanları değil, bütün varlığı kuşatıcı mahiyettedir. İşte bu yüzden inançların “haklar” mevzuundaki bu geniş perspektifinde hayvan hakları da önemli bir yer işgal eder.

Hayvan hakları, etik normların en ilgi çeken konularındandır. Günümüz insanı için hayvan haklarından bahsetmek artık olağan konulardandır ve bunun yadırganacak ve garipsenecek bir tarafı da yoktur. Ancak bu konu, ta ilk insandan itibaren, insanların bile bile haklarının çiğnendiği dönemlerde bile ele alınmış ve bu haklar her kutsal dinin ritüelleri arasına girmiştir. Bunlar tüm dinlerden bugünlere kalan ve sonsuza dek kalacak da olan muhteşem insanlık miraslarıdır. Bu yönüyle insan olarak, ne kadar övünsek azdır…

Tarihte Sokak Hayvanlarına Güzel Muamele Örnekleri

Tarihimizde kurulan sosyal müesseselerde sokak hayvanlarının özel bir yeri vardır. Eski vakıf kayıtlarında hasta hayvanların tedavisine ayrılmış özel vakıflar bulunduğunu gururla okumaktayız. Yine yaşlı ve çalışmaktan âciz hayvanların serbestçe otlamaları için vakıf arazileri tahsis edilmiştir. Medeniyet tarihimizde, yaşlanmış, çalışamaz hâle gelmiş ve sahipleri tarafından terk edilmiş atlar için vakıflar bile vardır. Söz konusu hayvanlar ölünceye kadar oralarda otlarlardı. Osmanlılar döneminde kediler için kurulmuş vakıflar bile vardı. Oralarda sabah akşam kedilere yiyecek hazırlanırdı. Konumuzu çok fazla dağıtmadan Türkler’in sokak hayvanlarına verdikleri önemi başlıklar halinde inceleyelim.

• Abbasiler dönemi bilim adamlarından Ebû İshâk Şirâzî, bazı dostlarıyla bir yolda yürürken karşılarına çıkan köpeğin, sahibi tarafından kovulması üzerine, köpeğin sahibine: “Yolun bizimle onun arasında ortak olduğunu bilmiyor musun!” demiş ve köpeğin sahibine çıkışmıştır.

• İstanbul’un fethinden sonra köpekler, İstanbul’un bir parçası haline gelmiştir. Bizans döneminde, daha çok kedilerin hakim olduğu kentte, Türklerle birlikte, köpekler dokunulmazlık kazanmıştır. Bekçilik gibi asil bir görevleri de vardır. İnsan köpeği sever, köpek de sahibine nankörlük yapmazmış.

• Osmanlı’nın en ihtişamlı dönemi olan Kanunî Sultan Süleyman döneminde yabancılar tarafından bir çok seyahatname kaleme alınmıştır. Bunlardan biri olan Fransız Ogier Busbecq’in mektup formatında kaleme aldığı seyahatnamesinde, Osmanlı’nın hayvan sevgisi de kaleme alınmıştır. Bu risaleye göre; Türklerin at sevgisine ve özellikle sokak hayvanlarına karşı merhametli ve müsamahakâr ve fedakâr oldukları vurgulanmıştır. Bu konuda en önemli emsal olarak da kuş evleri gösterilmiştir. O kuş evlerinin yapılmasının ne kadar zor olduğunu düşündüğümüzde, Osmanlı milletinin kuşların rahat etmesi için ne gibi sıkıntılara katlandıklarını anlayabiliriz.

Aynı zamanda “Türk lâlesini” Avrupa’ya tanıtmış biri de olan Busbecq’in seyahatnamesinde şöyle bir olay anlatılır: “Venedikli bir kuyumcu kuş tutmaktan hoşlanırdı. Tuttuğu kuşlar arasında da, bir kuşun kanatlarını gerip evin kapısına astı. Ağzını da bir çöple germişti, açmıştı. Sokaktan gelip geçen Türkler durdular, kuşa baktılar. Kuşun kımıldadığını, canlı olduğunu görünce, hâline acıdılar. Zavallı bir kuşa böyle bir işkenceyi yapmanın büyük bir eziyet ve cinayet olacağını söylediler. Kuyumcuyu evinden zorla dışarıya çıkarttılar. Ensesinden yakalayıp hâkimin (Kadı’nın) huzuruna çıkarttılar. Hâkim ağır bir ceza vereceği sırada, Venedikli azınlığın adlî işlerine bakan ve aynı zamanda bir memur olan Venedikli biri geldi ve suçlunun kendisine teslimini istedi. Venedikli memur o kuyumcuya gereken cezayı kendi dinleri adına bizzat kendisinin vereceğini söyleyerek kuyumcuyu affettirdi.” İşte bu olay, bu seyyah vasıtasıyla tüm Avrupalılara Osmanlının hayvan sevgisini gösteren güzel bir örnek olmuştur.

Ahlaklılık ve merhametlilik temel prensipleri içerisinde, her canlının hayat şartlarını düşünen ve bu konuda önemli kararlara imza atan Osmanlı Devletinde, sokak hayvanları bile kanunlar çerçevesinde, devlet güvencesinde korunuyordu.

• Hayvanlar için sağlanan devlet korumasının yanı sıra, Osmanlı halkı da hayvanları koruyup kollardı. Halk, hayvanlarla beraber yaşar, hayvanlara karşı özenli ve duyarlı davranır, ihtiyaçlarını gidermek için elinden geleni yaparmış. Osmanlının cumbalı ve bahçeli evlerinde, yeşillikler içinde, hem de hayvanlarla iç içe yaşanırmış. Ev sahiplerinin; sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar ve bacalarda leylekler yaşarmış. Kuş yuvalarını bozmak çok eski geleneklerin hatırına büyük günah sayılırmış. Kumru ve güvercinler de, kendilerine yem verilen fakat kafese hapsedilmeyen evcil hayvanlar olarak hayatlarını devam ettirirlermiş.

Yeni bir inşaat yapılırken, kuşlar güvercinler unutulmaz; onlar için binalara, mutlaka su yalakları yapılırdı. Halk arasında, pazarlardan satın aldıkları kuşları azat etmek, önemli bir adetmiş. Ayrıca, o zamanlar Mancacılık diye bir meslek varmış. Mancacı, kedi köpek yiyeceği demek olan mancayı satar; dileyen, Mancacıdan aldığı yiyecekleri hayvanlara verir, dileyen parasını Mancacı verir ve onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslemeleri isterlermiş.

Bir ata, katıra veya deveye fazla yük yüklenmesi halinde, zabıta memurlarına, hayvanın bu mağduriyetine engel olma ve hayvanın dinlenmesini sağlama yetkisi verilmişti. Yine zabıta memurları sahipli hayvanların karınlarını kontrol eder, iyi beslendiğine kanaat getirmedikleri hayvanların sahiplerine ağır cezalar keserlermiş. Ağır yük taşıyan atların, cuma günü ikindiden sonra çalışmayıp tatil yapmaları sağlanır, yükleri boşaltıldıktan sonra üzerlerine dahi binilmezmiş. Top çeken büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bile bağlanırlarmış.

• Osmanlıda, muhtaç durumda olan insanlar için açılan aş evlerinde, insanların dışında kedi ve köpekler de doyurulurdu. Hayvanlara bakılması için uşak tutulur, maaş verilir, fırıncılara ve kasaplara, köpeklere yiyecek şeyler versinler diye devlet tarafından aylık para verilirmiş. Bugün Osmanlının hayvanlar (kedi ya da kopek) için kurduğu vakıfları, şaşkınlıkla ve gururla hatırlamaktayız.

• Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet adlı eserinde; Osmanlıda halkın, vasiyetnamesinde sokak köpeklerine de yer verdiğini, onlara da vasiyetten bir miktar ayırdıklarını belirtmiştir. Dolmabahçe’de kuş, Üsküdar’da kedi hastaneleri, cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, sonbaharda geri dönemeyen ve yardıma muhtaç leylekler için açılmış dünyanın ilk hayvan hastanesi olan Bursa’daki Düşkün Leylekler Evi’ni Cevdet Paşa kanalıyla öğreniyor ve gururlanıyoruz. Bu Osmanlı Devleti’nin hayvanlara verdiği önemin en güzel örneklerindendir.

• Yine bir başka Osmanlı tarihçisi olan Bursalı Mehmet Tahir Bey, II. Abdülhamit döneminde çıkan kuduz salgınında, padişahın köpekleri boğdurmak, yaktırmak veya şehir dışına yollamak yerine, kuduzla savaşmayı seçtiğini bildirmektedir. Padişah bu kuduz salgınını engellemek için dünyanın üçüncü kuduz enstitüsünü, İstanbul’da açtırmıştır.

Sonuç

Dünyamızın küresel bir köy haline geldiği bu çağda bu hümanist ve evrensel hislerle, hayvanlara ve özellikle de sokak hayvanlarına karşı duyarlı bir toplum olmanın gereği ayan beyan ortaya çıkmıştır. Sokak hayvanları hakkında çalışma yapmak dünyanın hemen her köşesinde demografik problemler yüzünden yerel yönetimlere düşmektedir. Günümüzde batı toplumlarında bu konuda çok özel ve güzel çalışmalar yapılırken, doğu toplumları ise eski günlerin/asırların aksine sokak hayvanları hususunda çok gerilerde kalmışlardır.

Aslında sokak hayvanları hususunda yukarıda dile getirdiğimiz şekilde dopdolu bir kültüre sahibiz.

Sağlıklı ve güzel şehirleşme ilkesi ile kurulan birliğimiz SKB (Sağlık Kentler Birliği), insanımızın her yönü ile sağlıklı bir kentte yaşaması için çalışmalar yaparken üye belediyeleri ile de ortak bir akıl oluşturmaya çalışmaktadır. Birliğin her sene iki kez düzenlediği toplantılar ve gezilerde sokak hayvanları adına birçok belediyemizin çalışmalar yaptığı ve barınaklar oluşturduğunu gururla gördük. Isparta Belediyesi olarak bizler de yer tahsisini tamamladığımız ve projelendirdiğimiz bir sokak hayvanları barınağını önümüzdeki yıl tamamlamayı düşünüyoruz. Şehrimiz Isparta’da sokak hayvanları ile ilgili pek bir problem yaşanmasa da, belli bölgelere topladığımız bu hayvanlar ilgiye ve güvenli bir barınağa muhtaçtırlar. Yerel imkânlarla gün aşırı beslediğimiz bu hayvanlar düzenli olarak veteriner kontrolündedirler. Bu hayvanlarımız şimdilik herhangi bir sosyal ve tıbbi tehlike arzetmese de, sağlıklı bir kentin gereği olan barınağı ve ilgiyi de fazlasıyla hak etmektedirler.

Sağlıcakla Kalın…!

Ziya ÖZTÜRK
Isparta Belediyesi SKB Koordinatörü
Eğitimci-İlahiyatçı

Bu Haberi Paylaşın