Erdem SAKER
Bursa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı
Sağlıklı Kentler Birliği Danışma Kurulu Üyesi
Geçen hafta, dünya kentlerinde uygulanan ve Dünya Sağlık Örgütü’nce desteklenen “Sağlıklı Şehirler Hareketi”nden ve Avrupa Sağlıklı Şehir Projesi’nden bazı bilgileri ve ilkeleri sizlere aktarmıştım. Bu projenin ana hedefini, bir yandan dünya nüfusunun büyük bölümünün oluşturduğu kentliler için, sağlıklarını koruyarak yaşamlarını sürdürecekleri ortamları sağlamak, diğer yandan da yerkürenin karşı karşıya bulunduğu küresel felaketlerin bir nebze olsun hızını kesmek olarak anımsayabiliriz. Bu hedeflere ulaşmanın etkin yollarının ise, yönetimlerin bu hedefleri yakalamaya yönelik düzenlemeleri kadar, kentlilerin kendi davranışlarının, kendi yaşam biçimlerinin, kendi beyinlerinin içinde düğümlendiğini görüyoruz.
Gelin bu gözlükle, Avrupa Sağlıklı Şehirler Projesi’nin V. Fazı tanımı içinde yer alan “dumansız şehirler” açısından Bursa’ya bir bakalım:
Geçmişte kış aylarında kömür dumanı, yaz aylarında da Demirtaş Çöplüğü’nün kokulu(!) mavi dumanı kentimizi kaplar, nefes almakta zorlanırdık. Kentte doğal gaz kullanımının yaygınlaşması kış aylarımızı oldukça rahatlattı, Demirtaş Çöplüğü’nün düzenlenmesi ve o mavi dumanların sahibi metan gazı ile çalışan enerji santrali kurulması yaz aylarına da rahatlık getirdi. Hamitler’de kurulan yeni çöp gömme alanı, işletilmesi proje şartlarına tam uyum sağlamasa da, gene de neredeyse iki milyon insanın her gün evlerinden çıkan 1500 ton katı atığını, Demirtaş’taki vahşi depolama sistemiyle kıyaslanmayacak biçimde, şehir sağlığına zarar vermeden depoluyor. Ama tüm bu müspet adımlar Dünya Sağlık Örgütü’nün, hedeflediği “Sağlıklı Şehirler” için yeterli görülmüyor; işte bu noktada, kentlerdeki insan yaşamının sağlıklı olmasını öne çıkaran Sağlıklı Şehirler Projesi, mevcut kurulu sistemlerin geliştirilmesini, yeni sistemlerin işler hale sokulmasını öngörüyor. Peki nasıl? Cevaplar oldukça kolay; kimileri yönetimlerin, kimileri de biz kentlilerin kararlılıklarına bağlı! Örneğin;
Evet, böyle binlercesi içinde yaşıyoruz. İşte bu noktada, biz kentlilere görev düşüyor, önce bunları sorumlu mercilere bildirmek. Ama yeterli değil, işlem yapılıp yapılmadığını izlemek, bize hizmet etmek için görev yapanları sonuna kadar takip etmek, yani kentli olma bilinci ile kentimize sahip çıkmak, bir başka deyimle dumansız kentleri hedefleyen toplumsal bilinci oluşturmak, biz bireylerin atacağı küçük adımların, sarfedeceği küçük dikkatlerin, üzerinde yaşadığımız yerkürenin geleceğini etkileyeceğini de hiç unutmamak…
Bu yazdıklarımın, geçen hafta İstanbul’dan tüm dünyaya yapılan çağrıyla, “Dünyayı kurtarın” çağrısıyla bütünleştirmek istiyorum. Dünya siyasetine yön veren ünlü siyasetçi ve liderleri bir araya getiren “The Elders” grubu, torunlarıyla beraber geldikleri İstanbul’dan yaptıkları bu çağrı ile “küresel ısınma”ya karşı kampanyalarını başlattılar. Yaşları 3 ile 85 arasında değişen, içlerinde eski ABD Başkanı Carter, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela ve BM’nin 1992 Habitat1 zirvesinin gündemindeki iklim değişikliği çalışmasının lideri eski Norveç Başbakanı Brundtland’ın da bulunduğu grup, yerküre üzerindeki sera gazı salınımının 2050’ye kadar yüzde 50 oranında azaltılmasını, küresel ısınmayı en fazla 2Co’de tutacak önlemler alınmasını tüm dünya insanlarından istediler. İşte bu büyük hedefe giden yol, yerküre üzerinde yaşayan 7 milyar insanın, yukarda aktarmaya çalıştığım doğru uygulamaları yapmasının ve yanlışları ortadan kaldırmasının çoğaltılmasından geçiyor, haydi gelin, sadece kendi yaşadığımız ortamımızı değil, dünyayı kurtaralım…